19 Mart 2009 Perşembe

Mehmet EKİNALAN'a Mektup



Sayın Mehmet Ekinalan
Türk Telekomünikasyon A.Ş Genel Müdürü

Türk Telekom’un başarılı yöneltilmesi her Türk Telekom çalışanının isteğidir, arzusudur. Hepsi ayrı ayrı bir değer olan sizler göreve başlayınca, her Türk Telekom çalışanı gibi ben de; ülkem adına, mensubu olmakla her zaman gurur duyduğum Türk Telekom adına çok umutlandım. … Ama ne yazık ki, geçtiğimiz yüz günlük dönem bu umutların yavaş yavaş azalmasına, sönmesine yol açtı.

Bu tarz bir ifadeyi memuriyet kurallarıyla bağdaştıramayabilirsiniz. “Bu adam kim oluyor da böyle bir mektup yazıyor.” Diyebilirsiniz. Doğu toplumlarında, evet efendimcilik, kayıtsız itaat , dedikodu ve gıybet egemendir. Batı toplumlarında da eleştiri, eleştiriye tahammül ve özeleştiri… Belki de Batı’nın bize en önemli üstünlüğü de burada. Bizler görevdeyken, yüzümüze “haklısınız, doğrusunuz, büyüksünüz” diyen astlarla çalışırız. Yaptığınız her şey doğrudur. Yanınızdan ayrılınır ayrılmaz hatalarınız yanlışlarınız, eşe dosta arkadaşa anlatılır. Böyle bir toplumda “Kral Çıplak” diyenler, doğru bildiğini her ortamda ifade edenler yadırganır. Umarım siz yadırgamazsınız.

Bir şirketin Yönetim Kurulu’nu dünyanın en seçkin dahilerden bile oluştursanız; eğer o şirketin çalışanlarını yapmak istedikleriniz konusunda ikna edememişseniz, onlara değer verdiğinize inandıramamışsanız, kısacası çalışanlarınızı motive edememişseniz başarıya ulaşmanız mümkün değildir.. Çünkü askerlerin savaşmadığı bir orduda komutanların savaş kazandığını daha tarih yazmamıştır.

100 günde, Yönetim Kurulumuz hedeflerini amaçlarını, çalışanlarına aktaramamıştır. Yaklaşık 6-7 yıldır; işsiz mi kalacağım, yarınım ne olacak sorularını kafasından atamayan personelin kafasındaki bu tür soruların çoğalmasına engel olunamamıştır. Personele değişim hedefleri verilememiştir. Bundan önceki pek çok Yönetim Kurulu üyesinde gördüğümüz; “Türk Telekom Bugüne kadar kötü yönetilmiştir.”, “Türk Telekom yöneticileri (personeli) yeteneksiz.”, “Biz Türk Telekom’u kurtaracağız”, yaklaşımını maalesef sizler de sergilediniz.

Her Yönetimin kendisine engel çıkarmayacak, uyumla hareket eden bir ekiple çalışması gayet normal ve gerekli. Ancak bunun belirli bir unvan grubuyla sınırlı olması gerekir. Personelini belirli hedeflere yöneltecek Yönetimler, yaptıkları atamaların genel kabul görmesine özel bir önem verirler.

100 günlük dönemde yapılan atamalarda maalesef bu kaygılarla hareket edilmediğini görmekteyiz. Dışarıdan yapılan atamalar, personelde; “64000 personel arasında bu görevi yapacak kimseyi bulamadılar mı”, “Yönetim Türk Telekom Personeline güvenmiyor mu” sorularının sorulmasına yol açmıştır. Diğer taraftan, unvan yükselme esaslarına uygun olmayan atamalar, ast üst ilişkisini yok etmiş, torpili olan her göreve atanır kanaatinin daha da yaygınlaşmasına yol açmıştır. Özellikle, görevden alınan bazı yöneticilerin yerine; bilgileri, deneyimleri, yetenekleri onlarla kıyaslanamayacak olanların atanması her düzeyde personelin “ne oluyoruz?” demesine yol açmıştır. 

Bir örnek vermek gerekirse, bugüne kadar tüm amirleri tarafından “örnek personel” olarak tanımlanan, 25 yılı aşkın bir süredir Genel Müdürlükte mesai mefhumu gözetmeden çalışan, Türk Telekom personelin çok önemli bir bölümünü bire bir tanıyan, önemli bir bölümüne hocalık yapan, son iki yıldır da reklam ve halkla ilişkiler konusunda okuyup, araştırarak kendisini bu alanlarda da yetiştiren, son iki yılda iki kez takdirname ile ödüllendirilmiş bir Emine Aydın’ın yerine, Türk Telekom’u hiç tanımayan Pazarlama veya mühendislik eğitimi almamış, Pazarlama Müdürü olma şartlarını dahi taşımayan ...................'ın Pazarlama Dairesi Başkan Yardımcısı olarak atanması, ülke genelinde pazarlama birimlerinde çalışanların çalışma arzu ve isteklerini yok etmiştir. Bu atama benim de çalışma şevkimi zedelemiştir. Pazarlama Dairesi Başkanlığında yaklaşık 3 yıldır oluşturmaya çalıştığım “Pazarlama Dairesinde çalışma ve liyakat ödüllendirilir” anlayışını yok etmiştir. Bundan sonra benim bu dairede Başkanlık yapmam mümkün değildir. Bu nedenle Başmüfettişliğe atanma talebimin işleme konulması hem Türk Telekom hem Pazarlama Dairesi adına daha hayırlı olacaktır. Gerek bu atamada, gerekse diğer atamalarda üstlerinin görüşünün alınmaması ekip olma ruhunu baltalayan, aynı hedefe koşmayı güçleştiren başka bir husustur.

2004’de rekabete açılacak Türk Telekom’un değişime ve hızlı bir dönüşüme ihtiyacı olduğu tartışılamaz. Böyle bir dönüşümün temel koşulu da, tekel geleneğinden gelen, kendisini hala kamu görevlisi gören, müşteriye kamu görevlisinin vatandaşa baktığı gibi bakan personeli değiştirmektir. Bu değişim, bu dönüşüm de ancak eğitimle, hem de çok yoğun bir eğitimle mümkün. Eğitime bu kadar ihtiyacımız olduğu bir dönemde Eğitim Dairesi Başkanlığını güçlendirmek yerine lağvetmenin nedenini anlamakta güçlük çekiyorum.

20 yıl müfettiş olarak görev yaptım. 2 yıl da Türkiye’deki Bakanlık, Genel Müdürlük müfettişlerinin büyük çoğunluğunun üye olduğu bir derneğin (DENETDE) Genel Başkanlığını yaptım. Bu görevlerim sırasında, denetim elemanlarını tetikçi olarak kullanmak isteyen zihniyetlerle mücadele ettim. Ama üzülerek görüyorum ki, bu dönemde Türk Telekom müfettişleri eski dönemle hesaplaşmanın aracı olarak kullanılmak isteniyor. İmzasız veya sahte imzalı ihbar mektupları üzerine soruşturmalar açılıyor. Geçmiş dönemin çoğu teftiş görmüş tüm ihaleleri inceleniyor. İnsanlar iş yapmaktan imza atmaktan korkar hale getiriliyor.

Bu yaklaşım gelecekte sizlerin başarısızlığının da habercisi olabilir. 0 (sıfır) riskle başarıya ulaşıldığı hiçbir yerde görülmemiştir. Başarı için hız, hız için de risk almak şarttır. İş yapabilmek için yapılmış en ufak hatalardan bile hesap sorulduğu bir ortamda kimse risk almaz. Risksiz çalışma isteği, mevzuatı katı uygulamayı, gereksiz yazışmayı, sorumluluk almamayı kısacası başarısızlığı beraberinde getirir.

Ben Yönetim Kurulumuzun yaptığı tüm atamaların, aldığı tüm kararların Türk Telekom’u başarıya götürmek, daha iyiye ulaştırmak amacını taşıdığına tüm gönlümle inanıyorum. Ancak, insan unsurunun ihmal edilmesini, çalışanların desteğinin sağlanması yönünde gayret sarf edilmemesini, personeli motive etme ve hedefe yönlendirme endişesi taşınmamasını bu çalışmaların eksikliği olarak görüyorum.

Üstlerin “ne zaman görevden alınacağım”, “nasıl olsa görevden alınacağım”, astların “üstüm nasıl olsa görevden alınacak” düşüncesinde olduğu bir ortamda, işleri yürütmek, hele uzun süreli projelerde insanlardan elini taşın altına sokmasını beklemek pek mümkün değil. Bu duygunun ne kadar yaygın olduğunu bir örnekle açıklamak isterim: Emine Aydın’a bir veda yemeği verilmesini arkadaşlarıma teklif ettiğimde, “Başkanım şu tayinler bitsin, tekrar tekrar yemek düzenlemeyelim” cevabını aldım. Bu düşüncedeki personelle iş yapmanın ne kadar zor olduğunu takdirlerinize bırakıyorum. İşlerin rayına sokulması için, taşların biran önce yerine oturması şart diye düşünüyorum.

Bütün bunların yanında; Özel Kalem Müdürü aracılığı ile verilen, çoğu kez içeriği anlaşılamayan talimatlar, bire bir görüşmelere zaman ayıramamanız, Özel Kalem Müdürünün ve danışmanların Daire Başkanının amiri gibi davranışları, çok sıradan yazılar da dahil her yazının danışmanların süzgecinden geçmesinin neden olduğu zaman kaybı, danışmanların tam olarak bilinemeyen yetki ve sorumlulukları, zaman planlaması yapamamanız nedeniyle düzenlenen toplantıların zamanında yapılamaması sizinle çalışırken karşılaştığımız diğer önemli güçlükler.

Bu yazdıklarım Türk Telekom’un koridorlarında herkesin konuştuğu şeyler. Bunları bilmenin sizin de hakkınız olduğu düşüncesiyle, bir Telekom sevdalısı olarak bunları size yazmaya kendimi mecbur hissettim.

Başarınızın, Türk Telekom’un, telekom sektörünün ve Türkiye’nin başarısı olacağına inandığım için tüm kalbimle başarınızı diliyorum.

Saygılarımla.08.04.2003/Ankara
Fazlı KÖKSAL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder