FAZLI KÖKSAL
Köroğlu; “Tüfek icat oldu mertlik
bozuldu” lafını çok erken söylemiş ve silaha haksızlık etmiş…. O lafı asıl
şimdi, biraz değiştirerek söylemek lazım; “İnternet çıktı, mertlik yok oldu”…
Kamu ihaleleriyle beslenen,
özelleştirmelere katılan, vergi sorunları olan kısacası hükümetlerin
etkilerinden kurtulamayan sermaye gruplarının yönettiği medyanın,
okuyucuların/izleyicilerin doğru ve tarafsız habere ulaşma isteklerini
karşılayamaz olduğu bir dönemde, internet insanların imdadına yetişti.
İnternet gazeteciliği, web
siteleri, bloglar, sosyal medya ve e-posta vasıtasıyla her türlü bilgiye
ulaşmak kolaylaştı…
Her türlü bilgi bir tık ötemizde…
Arama motoruna bir iki kelime
yazarak aynı konudaki tüm farklı görüşlere ulaşmak mümkün…
Araştıran, karşılaştıran,
sorgulayan insanlar için İnternet gerçekten müthiş bir bilgi kaynağı…
Konuları her yönüyle, tüm
taraflarıyla, farklı bakış açılarıyla değerlendirmeniz, doğruya ulaşmanız için
bulunmaz bir nimet…
Ancak; yazılı, sözlü ve görsel
medyaya göre bazı eksileri var internetin…
Medyada, yazıyı yazan, sözü
söyleyen, görüntüyü çeken bellidir… Uygulanmasa da, basın yayın ilkeleri
vardır… Hakaret edilmişse, iftiraya maruz kalmışsanız, siyasi veya ticari
itibarınıza saldırı olmuşsa; uzun hukuki mücadelenin sonucunda da olsa,
hakkınızı koruyabilirsiniz…
Sanal ortamda, sahibi meçhul
internet sitelerinde, imzasız veya sahte imzalı yazılarla, nerden gönderildiği
belli olmayan e-postalarla insanların, kurumların onurlarıyla oynayabilir,
haysiyetlerine saldırabilirsiniz…
Bu yapısıyla sanal alem, her
türlü kahpeliğe açık bir ortamdır…
Tarihi şahsiyetleri, siyasi
liderleri; Sabatayist, Yahudi, Ermeni vb. ilan edebilirsiniz…
Hoşunuza gitmeyenleri cinsel
sapkınlıkla, yolsuzlukla, vatan hainliği ile suçlayabilirsiniz…
Siyasi veya ticari rakipleriniz
hakkında iftiralar atabilirsiniz…
Yalan, sahte belgeler
üretebilirsiniz… Gerçekleri tersyüz edebilirsiniz… İftiralar atabilirsiniz…
İmzanızı koyma, adınızı açıklama
zorunluluğu olmaksızın internet gazetelerindeki haberlere, yazılara, hakaret
içeren yorumlar yazabilir ve yandaşlarınız arasında da, bir marifet
yapmışçasına övünebilirsiniz…
Başkasının yazdığı yazının,
sunumun altına kendi isminiz yazarak sitenizde yayınlayabilir, mail gruplarınıza
dağıtabilirsiniz..Bunun da bir nevi hırsızlık olduğuna hiç aldırmazsınız…
Köroğlu; “Tüfek icat oldu mertlik
bozuldu” lafını çok erken söylemiş ve silaha haksızlık etmiş…. O lafı asıl
şimdi, biraz değiştirerek söylemek lazım; “İnternet çıktı, mertlik yok oldu”…
Düşüncelerini mertçe, imzalarını koyarak yazan, çizen insanlar mahkum olurken, takibata uğrarken; korkak, kişiliksiz insanlar, sahte isimler kullanarak veya hiç isim belirtmeden yazdıkları yazılarla her türlü kutsala hayasızca saldırabilmektedir…
Düşüncelerini mertçe, imzalarını koyarak yazan, çizen insanlar mahkum olurken, takibata uğrarken; korkak, kişiliksiz insanlar, sahte isimler kullanarak veya hiç isim belirtmeden yazdıkları yazılarla her türlü kutsala hayasızca saldırabilmektedir…
Çoğu zaman da, bilgiyi, doğruyu
paylaştıkları düşüncesiyle, ezberci, kesin inançlı, sorgulamayan, araştırmayan
insanımız yalan haberlerin yayılmasına, insanların ve kurumların mağdur
olmasına, bilgi kirliğine kamuoyunun yanlış bilgilenmesine neden olmaktadır….
Yanlış bilgi o kadar çabuk çoğalmaktadır ki…
Sayın Ataol Behramoğlu “Yunus Gibi” isimli, Yunus Emre tarzında çok
güzel bir şiir yazdı… Bu şiir ilk kez 7.Nisan.2012 tarihli Cumhuriyet
gazetesinin kitap ekinde yayınlandı… Ama nasıl olduysa şiirin “Emeksiz
zengin olanın/ Kitapsız bilgin olanın/ Sermayesi din olanın / Rehberi şeytan
olmuştur” şeklindeki dörtlüğünü, e-postalarda, sosyal medyada bazı kişiler “Yunus
Emre” nin şiiri olarak takdim ederek paylaştılar… Sonra bazı internet köşe yazarları, yazılarında bu
dörtlüğü Yunus Emre’nin olduğunu belirterek alıntıladılar (Örneğin R.Serdaroğlu)…Şimdi bu
dörtlüğü “Google”da aradığınız zaman yaklaşık 138.000 sonuç çıkıyor ve bunların
çok büyük çoğunluğunda dörtlüğün Yunus Emre’ye ait olduğu vurgulanıyor.
Sayın Zahide UÇAR da bir ay kadar önce
bir yazı yazdı… O yazıda, ironik bir ifade ile Hüseyin Avni ÇOŞ’un, İzmir’in
işgali sırasında Yunanla işbirliği yapan Kambur İzzet Paşa’nın torunu olduğundan
bahsetti… Yazıdaki ironiyi doğru sananlar, bu ifadeyi paylaştılar… Ve bu ifade
şu anda 23.000 civarında internet sitesinde yer alıyor…
Son yıllarda moda haline geldi, yüksek
lisans, hatta doktora tezlerinin dipnotlarının büyük bölümü internet
linklerinden oluşuyor… Ama, internetteki bilgiye nasıl güveneceğiz… Dolayısıyla
bu tezlere? Wikipedi’de bile o kadar çok fazla hata var ki… Geçenlerde Nefi’nin
“Müftü efendi bize kâfir demiş” diye başlayan dörtlüğünü internette aradım… Bu dörtlük; tam
13 farklı şekilde yazılmış… Hangisi doğru? Doğru’yu bulmak için yeniden
kitaplara bakmak zorunda kaldım…
Son yıllarda posta kutuma belki yüzlerce kez gelen, sosyal
medyada paylaşılan, hepinizin de okuduğuna inandığım, bazı mesajlardan örnekler
vererek sanal alemdeki bilgi kirliliğinin ne boyutta olduğunu açıklamaya
çalışacağım.
a)İnsanlara umut
veren, duygularını sömüren e postalar:
“Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim
Dalı olarak 12 yaş altı işitme problemi olan, maddi durumu kötü, hiçbir sağlık
güvencesi olmayan fakir çocukların tüm tedavisini ve kullandıkları işitme
cihazını ücretsiz karşılayacağız. Çevrenizde bu tür çocuklar varsa lütfen benim
telefonumu verin. S… O…. (Rektör Asistanı) Cep Tel: 05*********”
Bu e-posta çeşitli
zaman aralıklarıyla yüzlerce kez posta kutuma geldi… İlk geldiğinde böyle bir
olay varsa Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin web sitesinde yayınlanmış olması lazım
diye düşündüm, böyle bir bilgiye ulaşamadığımdan doğru olmadığı kanaatine
vardım. Biraz araştırınca 13.08.2006 tarihli bir gazetede konuyla ilgili şu
haberi gördüm;
“Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Sekreteri Sema Onay bu e-mail’in kim tarafından ve ne amaçla hazırlandığını bilmediğini söylüyor. Günlerce telefonlarının susmadığını anlatan Onay, e-mailin birçok insanı mağdur etmesinden oldukça rahatsızlık duyduğunu ifade ediyor.
Aranmaktan da rahatsız olduğunu dile getiren tıbbi sekreter, ´İnsanlar bu bilginin geçerli olmadığını öğrenince ağlıyor. Ben bu duruma daha çok üzülüyorum. Arayan insanlardan bana mail atmalarını istedim. Bu e-mail kimlere gitmişse teker teker bilgilendirici bir mail attım. O kadar çaresiz kaldım ki. Çok zor durumdayım.´ diyor. Daha önce bu tarz bir uygulama gerçekleştirdiklerini ifade eden Sema Onay, yaklaşık 100 çocuğa yardım ettiklerini söylüyor. O faaliyet sırasında da bu tarz bir e-mail atılmadığını belirten tıbbi sekreter, ´Arayan insanlara maddi durumlarını soruyorum. Yeşil kartları olup olmadığını öğreniyorum. En azından bir yol göstermeye çalışıyorum. Benim annem de rahatsız. Bu nedenle çok küçük yaşlardan itibaren hastanelerde dolaştım. Onun için gelen insanların derdiyle geldiğini biliyorum. Bu düşüncede olmasam uğraşmazdım. Telefonumu da kapattırdım.´ diye konuşuyor”(1)
“Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Sekreteri Sema Onay bu e-mail’in kim tarafından ve ne amaçla hazırlandığını bilmediğini söylüyor. Günlerce telefonlarının susmadığını anlatan Onay, e-mailin birçok insanı mağdur etmesinden oldukça rahatsızlık duyduğunu ifade ediyor.
Aranmaktan da rahatsız olduğunu dile getiren tıbbi sekreter, ´İnsanlar bu bilginin geçerli olmadığını öğrenince ağlıyor. Ben bu duruma daha çok üzülüyorum. Arayan insanlardan bana mail atmalarını istedim. Bu e-mail kimlere gitmişse teker teker bilgilendirici bir mail attım. O kadar çaresiz kaldım ki. Çok zor durumdayım.´ diyor. Daha önce bu tarz bir uygulama gerçekleştirdiklerini ifade eden Sema Onay, yaklaşık 100 çocuğa yardım ettiklerini söylüyor. O faaliyet sırasında da bu tarz bir e-mail atılmadığını belirten tıbbi sekreter, ´Arayan insanlara maddi durumlarını soruyorum. Yeşil kartları olup olmadığını öğreniyorum. En azından bir yol göstermeye çalışıyorum. Benim annem de rahatsız. Bu nedenle çok küçük yaşlardan itibaren hastanelerde dolaştım. Onun için gelen insanların derdiyle geldiğini biliyorum. Bu düşüncede olmasam uğraşmazdım. Telefonumu da kapattırdım.´ diye konuşuyor”(1)
Bu e posta bana en son geçen hafta geldi, İlk
yayınlanmasının üzerinden 12 yıl, yalanlanmasının üzerinden 7 yılı geçmesine
rağmen halen sanal alemde dolaşması, bu mesajın şu anda 29000 civarında web
sitesi, blog ve haber grubunda yer alması internetteki yalan haberlerle
mücadele etmenin ne kadar zor olduğunu gösteriyor…
b) Siyasi yalanlar içeren e-postalar:
b) Siyasi yalanlar içeren e-postalar:
Bloglarımı inceleyenler, sanal alemde dolaşan
yazılarımı okuyanlar AB’ye karşı olduğumu bilirler. Ama fikri mücadelenin doğru
bilgilerle ve doğru yöntemlerle yapılması gerektiğine inanırım.
İnternette en fazla dolaşan mesajlardan birisi de şu;
“Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi'nin
"Türkiye" başlıklı bölümünden; "Presidency Conclusions"... Madde
23: "...müzakerelerin yalnız Türkiye'yle değil, diğer devletlerle de
yapilabilecegini... Müzakereler sırasında Türkiye birkaç devlete bölünürse veya
Güneydoğu Bölgesi'nde bir Kürt Devleti kurulursa, yeni bir karara gerek
olmaksızın onlarla da müzakere yapılacağına..."
Bu elektronik posta da yüzlerce defa geldi… Gönderenlerden hiçbirisi, Sonuç Bildirisini ve diğer AB dokümanlarını okuma zahmetine katlanmadan, doğruluğunu kontrol etmeden dağıtıyordu. Önceleri, bu e-postaları, ne söz konusu bildirgede ne de diğer AB dokümanlarında böyle bir hüküm olmadığını anlatarak cevaplamaya çalışıyordum. Ama sonuç alamayınca vazgeçtim… Bu e-posta metninin yaklaşık 2500 web sitesinde de yer alması, hatta mahalli basında bazı köşe yazarlarının konu hakkında yazılar yazmaları olayın vahametini göstermesi bakımından ilgi çekici. Mesela bu konuda daha 7 gün önce 30.Kasım.2013 tarihinde bir köşe yazısı yayınlanmış…
Bu elektronik posta da yüzlerce defa geldi… Gönderenlerden hiçbirisi, Sonuç Bildirisini ve diğer AB dokümanlarını okuma zahmetine katlanmadan, doğruluğunu kontrol etmeden dağıtıyordu. Önceleri, bu e-postaları, ne söz konusu bildirgede ne de diğer AB dokümanlarında böyle bir hüküm olmadığını anlatarak cevaplamaya çalışıyordum. Ama sonuç alamayınca vazgeçtim… Bu e-posta metninin yaklaşık 2500 web sitesinde de yer alması, hatta mahalli basında bazı köşe yazarlarının konu hakkında yazılar yazmaları olayın vahametini göstermesi bakımından ilgi çekici. Mesela bu konuda daha 7 gün önce 30.Kasım.2013 tarihinde bir köşe yazısı yayınlanmış…
Siyasi amaçlı e-postalar tek merkezden, belirli cemaat,
grup, dernek vb örgütlenmeler tarafından kötü niyetli olarak yapılırsa, çok
vahim sonuçlar doğurduğunun örneklerini son yıllarda çokça gördük..
c) Amaçsız e postalar
İlk bakışta herhangi bir amaç gütmediği izlenimi veren,
uygulanması mümkün olmayan, saçma sapan içerikli e-postalar da sanal alemde
gezinmektedir. Bu tür e-postalar, muhtemelen; iletileri dağıtanların e-posta
adreslerini öğrenmek, insanların ne kadar saf olduğunu izlemek veya virüs
yaymak gibi amaçlarla hazırlanmaktadır.
Bir Örnek; “Bu maili arkadaşlarınıza gönderdiğinizde,
Microsoft iki hafta boyunca izini sürebilir ve sürecektir. Bu maili ileten her
kişi için Microsoft 245 Euro ödeyecektir. Bu maili gönderdiğiniz ve bunu ileten
her kişi için Microsoft 243 Euro ödeyecektir. Bu maili alan üçüncü kişi için
ise Microsoft 241 Euro ödeyecektir. İki hafta sonra Microsoft size posta
adresinizi teyit etmeniz amacıyla size ulaşacaktır ve size bir çek
gönderecektir.”
Böyle bir şeyin uygulamasının mümkün olmadığını
herkesin bilmesi gerekir diye düşünüyorsunuz. Metindeki maddi tutarsızlıklara
gülüyorsunuz. Ama internetin nasıl çalıştığını, Microsoft’un yapısını, böyle
bir olayın maddi boyutunu çok iyi bilmesi gereken arkadaşlarınızdan bile bu tür
mailler alabiliyorsunuz…
“Maili dağıttıkça Unesco’nun Afrikadaki çocuklara
yardım edeceğini”, “maili iletmezseniz başınıza felaket geleceğini”,
“İsteğinize kavuşmak için bu mesajı en az 10 kişiye dağıtmanız gerektiğini”
ifade eden mailleri de bu tür içinde değerlendirebiliriz.
d) Ticari rakiplerine zarar vermeyi hedefleyen
e-postalar…
İnternette dolasan e-postalar içerisinde en acımasızı,
amacına en çok ulaşanı rakiplere bel altından vuranı, ticari amaç
taşıyanlardır.
Bazı markaları hedefleyen, akılda kalıcı, nisbi de olsa
Pazar payını etkileyen e-postalardan gün geçmiyor ki posta kutumuza birisi
düşmesin.
Bazı firmaların ürettiği et ürünlerinin domuz etinden
mamul olduğunu ileri süren e-postalar bunlardan birisi. Türkiye’deki domuz eti
üretim rakamlarına, domuz etinin satış fiyatlarına, üreticilerin kurumsal
yapısına baktığınız zaman bu e-postanın içeriğinin yalan olduğunu
anlayabiliyorsunuz. Ama sorgulamayan geniş kitleler, bu mesajları, dine veya
halk sağlığına hizmet ettikleri düşüncesiyle yayabiliyorlar.
Bu konuda en fazla dağıtılan
e-postalardan birisi de şu;
“Sene sonuna kadar ……… ve ……..
şirketlerinden BENZİN ALMAYALIM…
Bir Düşünün! En büyük iki petrol şirketi benzin satamadığı takdirde fiyatları zorunlu olarak düşürmek zorunda kalacak ve bu da hemen fiyat indirme savaşını tetikleyecektir. Hedefimize ulaşabilmek için ise milyonlarca …….. ve …….. müşterisine ulaşmamız gerekiyor.”
Bir Düşünün! En büyük iki petrol şirketi benzin satamadığı takdirde fiyatları zorunlu olarak düşürmek zorunda kalacak ve bu da hemen fiyat indirme savaşını tetikleyecektir. Hedefimize ulaşabilmek için ise milyonlarca …….. ve …….. müşterisine ulaşmamız gerekiyor.”
Türkiye’de 100-200 bin müşterinin
tercihinin değişmesinin dünya petrol fiyatlarını etkilemeyeceğine, Türkiye’deki
petrol fiyatını vergilerle devlet ve petrol rafinerileri belirlediğine ve EPDK
da denetlediğine göre, böyle bir eylem fiyatın düşmesine neden olur mu?
Olmaz... Peki ne sonuç doğurur, etkili olursa bu iki şirketin pazar payı
azalır, rakiplerinin Pazar payı artar...Bu e postanın çirkin bir pazarlama
taktiği olarak düşünüldüğü o kadar açık ki..
Maalesef Türkiye'de, rakiplerini çökertmek için, yanlış, abartılı e-posta göndermek bir Pazarlama taktiği olarak kullanılıyor.
Maalesef Türkiye'de, rakiplerini çökertmek için, yanlış, abartılı e-posta göndermek bir Pazarlama taktiği olarak kullanılıyor.
Türk Telekom’da Pazarlama Daire
Başkanı olarak görev yaptığım dönemde, Türk Telekom tarifeleri hakkında yalan
bilgiler içeren e-postalar ortada dolaşmaya başlayınca, basın açıklamaları
yayınladık. Ama gerek herkese ulaşılamaması, gerekse Resmi Ağızca yayınlanması
nedeniyle istediğimiz sonucu alamadık. Bu kez görevlendirdiğim iki personelim
onbinlerce kişiye "Telekomünikasyonda Tüketici Hakları Platformu"
imzasıyla e-posta gönderdiler ve Telekom aleyhinde internette dolaşan bilgilerin
doğru olmadığını duyurdular. E postadaki bilgiler yanında, altındaki isim,
tarafsız ve uzman kişilerce kaleme alındığı algılaması yarattığı için
inandırıcı oldu… Aleyhteki e-postalar bıçak gibi kesildi…
Telekomünikasyon sektörü ile
ilgili sanal alemde dolaşan e-postaların önemli bölümü de gerçeği yansıtmıyor…
Yıllardır dolaşan bir e-postada “Aktuel Dergisinin haberine göre …. Şirketinin
telefon tarifesi pahalı” diyor ve tarife rakamlarını veriyor… Bakıyorsunuz
bahsedilen 8-10 sene önce uygulanan tarife…. Mevcut uygulama, e-postada
belirtilenin neredeyse iki katı… E-postadaki tarife uygulanıyor olsa
faturaların neredeyse yarıya düşmesi lazım. Faturasına baksa, hatayı fark
edecek… Dünyanın neresinde, böyle bir e-posta 6-7 yıl dolaşır…
2005 mayıs ayında bir internet sitesinde, üstelik bir profesörün açıklaması olarak gösterilen bir haber yer aldı "…… Firmasının Türkiye için üretilen ürünlerinin içinde çocukların zihinsel ve bedensel gelişimini olumsuz etkileyecek madde koyduğu ve 2-12 yas arasındaki çocukların tükettiği ürünlere konulan maddeyle gelecek nesillerin zeki olmasının engellenmesi çabası olduğu” belirtiliyordu. Bu yalan içerik daha sonra bir mail haline dönüştürüldü ve sorgulamayan, ancak halk sağlığına hizmet ettiğini sanan e-posta kullanıcıları tarafından 6,3 milyon kişiye ulaştırıldı .Bu olay sonunda firma müşterilerinin %26sını kaybetti.(2)
2005 mayıs ayında bir internet sitesinde, üstelik bir profesörün açıklaması olarak gösterilen bir haber yer aldı "…… Firmasının Türkiye için üretilen ürünlerinin içinde çocukların zihinsel ve bedensel gelişimini olumsuz etkileyecek madde koyduğu ve 2-12 yas arasındaki çocukların tükettiği ürünlere konulan maddeyle gelecek nesillerin zeki olmasının engellenmesi çabası olduğu” belirtiliyordu. Bu yalan içerik daha sonra bir mail haline dönüştürüldü ve sorgulamayan, ancak halk sağlığına hizmet ettiğini sanan e-posta kullanıcıları tarafından 6,3 milyon kişiye ulaştırıldı .Bu olay sonunda firma müşterilerinin %26sını kaybetti.(2)
Gönderdiğimiz bir e-posta, sosyal
medyada paylaşacağınız bir mesaj ne sonuçlar açıyor düşünebiliyor musunuz?
Sonuç;
Kişileri yanlış bilgilendiren,
kamuoyunu hatalı yönlendiren, kişi ve kurumları mağdur eden, içeriği yanlış,
kasıtlı e-postalar; Hedef aldıkları kişi ve grupları zarara uğratması yanında,
gönderenleri de hukuki açıdan sorumlu duruma düşürebilir.
Bu nedenlerle, e-postalar gönderirken,
sosyal medyada mesaj paylaşılırken;
a)İçeriği şüpheli mesajların,
çeşitli yöntemlerle (Belgenin aslına ulaşmaya çalışmak, e-postada verilen
telefonları aramak, konunun uzmanlarına sormak vb.) test etmeden başkalarına
gönderilmemesi,
b) Firmaları, kurumları hedef
alan, tazminat davasına muhatap kılacak mesajların dağıtımına aracı olunmaması,
c) Yardım talebi istekleri (Kan
ihtiyacı, kitap talebi, kayıp kişi bildirimi vs.) iletilirken, o ihtiyacın
devam edip etmediğinin araştırılması,
d) İsimsiz veya müstear isimli
adreslerden gelen e-postalara ve sosyal paylaşımlara içeriği çok güven verici
olmadığı sürece itibar edilmemesi,
e) E-posta aracılığı ile
gönderilen yazılarda, yazıyı yazanın, sunumu hazırlayanın isminin silinmemesi,
f) Toplu e-posta gönderiyorsak,
e-posta adreslerinin deşifre olmaması için , adreslerin BCC (GizliAdres) bölümüne
yazılması,
g) Hakaret ve iftira
niteliğindeki mesajların iletiminden kaçınılması,
h) Şüpheli içerikli mesajları
yine de göndermek istersek, içeriği konusunda şüphelerin belirtilmesi, içeriğin
doğruluğundan emin olunmadığının vurgulanması,
Gibi hususlara dikkat etmemiz,
hem bilgi kirliliğine aracı olmamızı, bilmeyerek de olsa kişi ve kurumları
mağdur etmemizi engeller, hem de bizi hukuki sorumluluktan kurtarır.
1)13.08.2006-Zaman
2)http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=22785
Çok güzel bir yazı olmuş Fazlı Bey. Kaleminize sağlık. Zaman zaman bu konuda aynı içerikte bir yazı yazmayı düşündüğüm olmuştur. Ama şimdi iyi ki yazmamışım diyorum. Sorunu bu kadar net ve anlaşılır sunmam, eleştirmem herhalde pek mümkün olmazdı. Tebrikler.
YanıtlaSilHer alanda olduğu gibi bu konuda da "sorumlu vatandaşlık" kavramı ön plana çıkıyor. E-posta ya da sosyal medya unsurlarıyla yaptığımız paylaşımların güvenilir ve doğru olmasını sağlamaya yönelik bu yazınızı çok beğendiğimi ifade etmek isterim. Selamlar...
YanıtlaSil