24 Eylül 2009 Perşembe

ÖZELLEŞTİRMEDE İNSANIN ADI YOK;(France Telecom’daki intiharların düşündürdükleri)


Gündemin hay huyu arasında, bazen çok önemli haberler gözümüzden kaçabiliyor. 15 Eylül 2009 Tarihli bazı gazetelerde “Fransa’da 20 ayda, 23 France Telecom Çalışanı intihar etti” başlıklı bir haber yayınlandı. Ancak, bu haberin yer aldığı gazetelerin tirajının azlığı yanında habere çok küçük yer ayrılması nedeniyle, bu olay telekomünikasyon kamuoyunda bile yankı bulmadı. Bu habere telekomünikasyon-bilişim siteleri de yer vermedi.

Habere Göre; France Telecom 1998 yılında özelleşmiş. Şirket 2002 yılında personel çıkarmaya başlamış, 2002 yılından bu yana çıkarılan personel sayısı 40 bine ulaşmış. İşin ilginci intihar edenler, işten çıkarılanlar değil, gelecek endişesinin bunalıma soktuğu çalışanlar. 20 ayda 23 France Telecom Çalışanı intihar etmesine karşılık Şirket "İntihar oranları normal seviyede" diyormuş. Temmuz ayında Marsilya'da canına kıyan France Telecom çalışanı bıraktığı notta 'France Telecom'da çalıştığım için kendimi öldürüyorum, tek neden budur' demiş.

Türk Telekom çalışanları da, özelleştirme öncesi ve sonrasında benzer acılar çektiler. İntihar olayının az (?) olması Türk Telekom çalışanının France Telekom çalışanından daha az acı çektiği anlamına gelmez. Özelleştirme sürecinde (1995-2008) kaç Türk Telekom çalışanı intihar etti? Kaç kişi üzüntüden kanser oldu, kalp krizi geçirdi? Kaç TT Personeli psikolojik tedavi gördü? Kaç Türk Telekom ailesinin yuvası dağıldı? Bu sayıları söylemek mümkün değil..

Türk Toplumunun intiharı günah bilen dini/toplumsal anlayışı nedeniyle, 1995-2008 yılları arasında intihar eden Türk Telekom personelinin sayısı çok az da olsa, kanser tedavisi gören, kalp krizi geçiren, psikolojik tedavi olan, davranış bozuklukları sergileyen, yuvası yıkılan, sarhoş gezen, içinde bulunduğu çaresizlik nedeniyle nasıl davranacağını bilemeyen Türk Telekom personeli sayısı hiç de az değildir. Yalnızca tanıdıklarımın içinden hemen 35-40 isim sayabilirim.Maalesef, bu konuda, kamuoyunu bilgilendirecek bir istatistik veya araştırma yok…

1995’den bu yana 14 yıldır; bugün özelleştik, yarın özelleşeceğiz; hayır özelleşmeyeceğiz; %30’u özelleşecek, %49’u özelleşecek , %55’i özelleşecek; ben çalışkanım yetenekliyim kimse bana dokunmaz; yağcılığı beceremem, beni tutmazlar; satış kararı için iptal davası açılacak; hayır açılmayacak; Anayasa mahkemesi iptal edecek; hayır etmeyecek; özelleşince bilgi ve yetenek öne çıkacak: özelleşince de bir şey değişmez, her devrin adamları yine öne çıkar; İspanyol Telekom çok güçlüymüş; Belçika Telekom çok asılıyormuş; Kime verileceği belliymiş; Özelleşince iş akdim fesh edilir mi?; Kendimi kapsam dışına aldırabilirsem başka kuruma atanma hakkı kazanırım; Sahipler Oger görünüyor ama gerçek sahip başkasıymış; Anlaşılan yine siyasetin borusu ötecek; …. direktör atamışlar, benim şirketim olsa odacı yapmazdım; Böyle özel sektör olur mu, bu şekilde bakkal bile yönetilmez; vs, vs, vs… gibi karmaşık düşünceler, ikilemler, tereddütler ve sorulardan kaynaklanan strese, bu 15 yıllık süreçte yaşanan siyasi baskılar , içinden kimsenin çıkamadığı personel rejimi karmaşası (1. tip, 2. tip, kapsam içi kapsam dışı, işçi, memur, asli sürekli, sözleşmeli, kadrolu vb.), bu karmaşık personel rejiminin çalışanları birbirine düşman etmesi, bir kısım personel grev yaparken diğerlerinin grev kırıcılığına soyunmasının bu düşmanlığı daha da artırması, sendikaların derneklerin dar grupsal çıkarlar için birbirine acımasızca saldırıları. Telekom’a dışardan gelen Telekom’u tanımayan yöneticilerin Telekom çalışanlarını hor görmeleri, geçmişten siyasi hesap sormak adına denetim mekanizmasının personeli doğrayan bir kıyma makinesi gibi kullanılması, dün ayrılmaması için yalvarılan personelin bugün kapı dışına konulması, sensiz bu işler yürümez diyen yöneticisinin iş akdini fesheden yazıları da imzalama yüzsüzlüğünü göstermesi, verilen sözlerin yerine getirilmemesi, gibi yüzlerce ilave stres nedenine rağmen , Türk Telekom çalışanları France Telecom personeli gibi intihar etmediyse, bunda Türk Telekom çalışanının içinde yaşadığı toplumun kaderci yapısının önemli payı vardır.

Liberalizmin sihirli değnek gibi her soruna çözüm olarak gördüğü Özelleştirmenin en büyük eksikliği “İNSAN” unsuruna değer vermemesidir. Dünyanın diğer ülkelerindeki özelleştirme uygulamalarında da İNSAN’a değer verilmediği görülmekle beraber, ülkemizdeki özelleştirmelerde İNSAN unsuru tamamen ihmal edilmektedir.

Sanılıyor ki, ülkenin 70-80 yıllık birikimleri iyi bir fiyata satılınca, görev yapılmıştır . Varsayalım ki özelleştirmeler ülkenin ekonomik ihtiyaçlarına uygun, akılcı ve gerçekçi yöntemlerle yapılmıştır. Özelleştirmelerden azami ekonomik fayda sağlanmıştır.

Ya insan? İnsanın mutluluğu?

Bir insanın yıllarca çalıştığı kurumdan ayrılmak zorunda kalınca yaşayacakları?
Yetişmeleri için yıllar harcanan, konusunda gerçek uzman olan kişilerin, bilgisi ve deneyimi ile hiç ilgisi olmayan alanlarda istihdam edilmesinin yaratacağı “beyin gücü ısrafı”
Yaratılan onbinlerce bankamatik memur ve onların yarattığı sorunlar
Özelleştirilen kurumlardan, başka kurumlara giden personelin aldığı yüksek ücret nedeniyle dışlanan, eleştirilen insanın ruh hali?
Özelleştirilen kurumlardan gelen personelin yarattığı ücret dengesizliği nedeniyle iş barışının bozulması, aldığı ücretten memnuniyetsizliği artan personelin iş veriminin daha da düşmesi,
Gibi onlarca problem…

Bu problemlerin temel nedeni de, insan unsurunu da dikkate alan, özelleştirmenin yaratacağı sosyal sorunları öngören ve bu sorunların nasıl aşılacağına çözümler getiren, bir özelleştirme master planının yapılmaması, bir başka deyişle, sırf özelleşme yapmak için özelleşme yapılmasıdır. Özelleşmenin ve özelleşme sonrası sorunlarla muhatap olacak kurumların da, özelleşmenin doğuracağı sosyal sorunlara hiç kafa yormaması da problemlerin büyümesine neden olmuştur.

Geçici bir görev yürüten, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı Türkiye’nin en büyük KİT’lerinden birisi olmuştur. Devasa binalar, yurt dışı görevler, yüksek maaşlar, yavaş işleyen bürokratik yapı.. Eleştirilen KİT’lerin tüm olumsuz özelliklerini üzerinde toplamıştır ÖİB. Eğer Tüpraş, Telekom gibi büyük özelleştirmeleri dikkate almazsanız, Özelleştirme gelirleri özelleştirme giderlerini karşılamamaktadır. Özelleştirilen bazı kurumlar çok kötü yönetildiği için TMSF tarafından devletleştirilmekte ve rehabilite edildikten sonra yeniden özelleştirmektedir. TMSF’de ikinci bir Özelleştirme idaresi haline gelmiştir.

Özelleştirilen kurumların konusunda uzman çalışanlarının uzmanlık sahalarıyla ilgisiz konularda istihdam edilmesi, ( Örneğin; Türkiye’nin en iyi elektronik mühendislerine, ampul stoklarının takip ettirilmesi, araç takip kartları tutturulması, Doktorasını yapmış personelin arşiv memuru olarak görevlendirilmesi, Türkiye’nin en vasıflı İnsan Kaynakları uzmanlarının memurların kart basıp basmadığını kontrolle görevlendirilmesi, çok önemli görevlerde bulunmuş kişilerin şehre giren araçların yüklerini kontrolle görevlendirilmesi, Muhasebe Biriminde üst düzey yönetici olarak görev yapmış kişilere yemekhane fişi sattırılması, deneyimli bankacıların fotokopi memuru olarak görevlendirilmesi, Bilgisayarın “B”sinin bile bilinmediği bazı kurumlarda , Bilgisayar uzmanlarının nöbetçi memur olarak çalıştırılması,) veya özelleştirilen kurumlardan gelen personelin büyük çoğunluğuna hiç iş verilmeyerek bankamatik memur olmalarına göz yumulması hatta teşvik edilmesi, kısacası; bilginin, tecrübenin, yeteneğin, birikimin yok sayılması, beyin israfından da öte, bilgiye, eğitime ve yeteneğe saygısızlıktır. Bunun müsebbibi de, gerekli tedbirleri almayan ilgili kuruluşlardır.

Oysa bir özelleştirme master planı yapılmış olsaydı, Devlet Personel Başkanlığı ile Hazine, ÖİB ve Personel ihtiyacı olan kamu kurumları arasında yeterli koordinasyon kurulabilseydi, özelleştirme sonrası yaşanan sorunlardan pek çoğu yaşanmazdı.

Örneğin;

• Botaş, boru hatları, Karayolları Genel Müdürlüğü Karayolları ve TCDD de demir yolları güzergahı boyunca, Fiber Optik veya Çoklu Bakır kablolar döşeyerek, bunları Türk Telekom’a, GSM şirketlerine kiraya vermektedir. Ancak bu işlemin boyutu çok sınırlı tutulmaktadır. Oysa bu üç kurum ve bunlara ilave olarak düşünülebilecek bazı kurumlar (TEDAŞ, Büyükşehir Belediyeleri) alternatif telekomünikasyon altyapı kuruluşları olarak planlansaydı ve Türk Telekom’da çalışan Elektrik/Elektronik Mühendisleri, Elektrik Teknisyenleri bu kuruluşlara aktarılsaydı,
- Bu personelin birikiminden, deneyimlerinden, bilgisinden yararlanırdı,
- Personel bildiği işi yapmanın hazzını yaşardı,
- Türk Telekom’un alt yapı tekeli olmasının sakıncaları önlenirdi,
- O kurumlar küçümsenmeyecek gelirler elde edelerdi,
- Ülkemiz çok yaygın bir telekomünikasyon ağına çok kısa zamanda ve çok düşük maliyetle kavuşurdu.
- Türkiye’de “Telekomünikasyonda Serbestleşme” daha kısa zamanda gerçekleşirdi.
• Özelleştirilen kurumlardaki, yönetici konumundaki personelin, kamu kurumlarına ARAŞTIRMACI unvanı ile atanması , “BANKAMATİK” memur sınıfı oluşturma operasyonuna dönüşmüştür. Keşke Türkiye’de kurumların başında, komplekssiz, ARAŞTIRMACI’ların bilgi birikiminden yararlanacak yöneticiler olsa da, araştırmacılardan, unvanlarına uygun bir şekilde yararlanılsa. Çoğu yönetici, geçmişte önemli görevlerde bulunan ARAŞTIRMACI’ları muhtemel rakipleri olarak gördükleri için onları bankamatik memur olmaya zorlamışlardır. ARAŞTIRMACI’lar ya hiç işe gelmemektedir, ya mesaiye gelmesine karşılık hiçbir iş verilmemektedir, ya da birikimi ve bilgisi ile alay edilircesine düz memur gibi çalıştırılmak istenmektedir. Kısacası ülkemizin gerçekten çok değerli beyinleri, ARAŞTIRMACI kadrolarına atanarak heba edilmektedir. Oysa, ARAŞTIRMACI’ların, görev, yetki ve sorumlulukları bir yönetmelikle net bir şekilde belirlenseydi, insanlar bilgi birikimleriyle yararlı olabilecekleri kurumlara atansaydı, ARAŞTIRMACI’ların belirli bir süre sonra, müktesebatlarına uygun kadrolara atanması sağlansaydı bu sorunların çoğu yaşanmazdı.
• Diğer personelin kurumlara atanmasında da, bilgi, deneyim, kariyer gibi vasıflar göz önünde bulundurulmamıştır. Dr. Ünvanlı 10 civarında ve yüksek lisansını yapmış yüz civarında Türk Telekom personeli uzmanlık dalları ile ilgisiz konularda çalıştırılmaktadır. Türk Telekom Personeli, Telekomünikasyon Kurumu, TRT, PTT, TEDAŞ gibi kurumlarda bilgi birikimlerine uygun işlerde çalıştırılması mümkünken, bu kurumlara, yalnızca önemli tavassutlara sahip çok az sayıda Türk Telekom Personeli atanabilmiştir. Türk Telekom Personeli Bilgisayar Programlarına son derece hakim olmasına, çoğu kamu kurumunun ise bilgisayarla yeni yeni tanışmasına rağmen; gerek Devlet Personel Başkanlığının, gerekse atamaların yapıldığı kurumların personel birimlerinin konuya gerekli önemi vermedikleri için, Türk Telekom personelinin bu konudaki bilgi birikimlerinden yeterince yararlanılmamıştır. Keza, Toplam Kalite, Halkla İlişkiler, Reklam, Tasarım, İşçi Mevzuatı, Pazarlama ve Kurum İçi Eğitim konularında Türk Telekom’da uzmanlaşmış çok sayıda personel olmasına karşılık, bunların çok azı uzmanlıklarından yararlanabilecek kurumlara atanmışlar, bunlardan çok azı da uzmanlıkları ile ilgili işlerde çalıştırılmışlardır.

• Büro personelinin istihdamında da farklı yöntemler uygulanabilirdi. Yıllardır Polisin Pasaport, Ehliyet gibi polislikle alakası olmayan büro işlerinde istihdam edildiği ve bunun da polis açığının artmasına yol açtığı belirtilir. Geniş çaplı özelleştirmeler sonrasında, özelleştirilen kurumlardaki büro personeli 3-4 aylık bir kurstan sonra bu görevlerde çalıştırılabilir ve böylece de emniyet görevlilerinin asli görevlerine dönmesi sağlanabilirdi. Böylece hem Emniyet Teşkilatı önemli bir sorununa çözüm bulur, hem de özelleştirilen kurumların personeli eski çalışma arkadaşları ile birlikte çalışacakları için, işe ve iş arkadaşlarına uyum sorunu çekmez, dışlanma endişesi taşımazlardı.
• Türk Telekom’dan başka kamu kuruluşlarına nakledilen personelin, eşdeğer unvandaki personelin aldığı ücreti aşan bölümü, Hazine adına ödenmekte ve bu miktarların toplamını ilgili kurumlar hazineden talep etmektedir. Türk Telekom’dan giden personel o kurumdan yalnızca eşdeğer unvandaki personelin aldığı kadar maaş alsaydı ve tazminat tutarı hazine tarafından doğrudan ilgilinin hesabına yatırılsaydı, fazla alınan ücret o kurum çalışanlarını şimdiki kadar rahatsız etmez, iş barışı bozulmaz, verim düşmezdi.

Tüm bunlar yapılmadı, yapılamadı…

SONUÇ; Bilgilerinden, birikimlerinden, deneyimlerinden yaralanılamayan, yıllarca çalıştıkları kurumdan ayrılma zorunda bırakılmış, kırgın, küskün , isteksiz onbinlerce özelleştirme mağduru, nakledildikleri kurumlarda bozulan iş barışı… Mutsuz Kamu Görevlileri… Daha da bozulan kamu çarkı.

Özelleştirmeye hâlâ devam edilecekse, İNSAN’ı da düşünme zamanı gelmiştir. İNSAN’a değer verilmesi için de, pek çok kuruma çeki düzen verilmelidir…



2 yorum:

  1. Ah ah Fazlı hocam ahhhh... yazdıklarınızın yüzde yüzünü yaşayan insanlardan biriyim. 25 sene insan kaynakları departmanının içerisinde bulun,PTT ve Telekom gibi 2 dev kuruluşun, o sistemli ve kılı kırk yaran, sürekli denetim ve kontrol altında olan personel veya insan kaynakları müdürlüğünü bu süre zarfında alnının akıyla yönet, şimdi gel bir verem savaşı dispanserinde araştırmacı olarak görev yap. o kadar eğitimim ve tecrübem heba edilmekte. gözlerim yaşararak, içim kan ağlayarak katlanmaktayım. borçla aldığım evin kredi borcu, bir çocuk asker, bir diğeri üniversiteye yeni başladı. offff of mecburiyet olmasa bir gün durucak gücüm yok ama dayanıyorum. bakalım nereye kadar. Saygılarımla...

    YanıtlaSil
  2. Belki de o Türk Telekom logosunun altına "ÖNCE İNSAN" diye yazan insan kaynakları müdürü benim, kendi görev bölgem olan HATAY İl Telekom Müdürlüğünde. İnsan Kaynakları yönetimi, zaman yönetimi, müşteri memnuniyeti, liderlik(yönetici) vasıfları, takım çalışması, kariyer yönetimi ve SSK-Emekli Sandığı gibi konularda slayt destekli(diğer müdürlere ve tüm personele) eğitim verdim ve o zaman ki İl Müdüründen takdir ve teşekkür belgesi aldım. Kurum değiştirince mükafaatım bu oldu. Varsın olsun, insanları ve bu vatanı seviyorum.

    YanıtlaSil